29 Mayıs 2012

Neden ?

                                                                     




Neden bu kadar güven yoksunuyuz? Ne den hesapla kitapla ölçüp biçmeyle yaşanır hayat tamam bi yerde hesapsız kitapsız olmaz ama bazen ya bazen de hayatı akışına bırakın bakın bakalım ne çıkacak karşınıza.
Ne den insanlar hep bir sonraki hamleyi tahmin ederek geçirirler ki zamanı ve neden tüm tahminler negatiftir neden olumlu olmak kimsenin aklına gelmez?  
 
Neden bu kadar ürkek korkak yetiştirildik biz? Neden körü körüne inanmaktan bu kadar korkuyoruz?
Çok mu darbe yedik çok mu kandırıldık?
Sanırım evet… Hep hayatlarımıza giren yaralayıcı, yalancılar var oldu…

Ama hak ettik her şeyi demi… Her darbe yedikçe daha da ürkekleşip daha da kalın duvarlar ördük, birine inanmak hayat memat meselesi haline dönüştü hele ki güvenmek dikenli tellerle çevirdik etrafını kazanılması zor kaybetmesi bir o kadar kolay olan duygu… 

Aldığımız darbeler yediğimiz kazıklar çok açıtı canımızı, öyle ki zaman zaman hayatın akışına bile güvenmek veya güvenmemek arasında kalıp verilen kararlar sonucu yön verdik…

Güven… Sen nasıl bir duygusun ki insanlar kalkıp “Babana bile güvenmeyeceksin” diye sözler sarf ediyor…

Güven tarifi imkânsız ama bi o kadarda çok ihtiyaç duyulan duygu söylesene insan kendine bile güvenemezken bir başkasından güven nasıl bekler, ne hakla güven bekler ki. 

                                                                                                                                                              Asya

14 Mayıs 2012

Mimlendim….


Mimlerde olmasa yazı yazacağım yok kendimi esefle kınıyorum…        
Gel gelelim mime Baharım yavru cadımın son mimi: Hakkımda Doğru Bilinen Yanlışlar.







 

Ruhunuzun Rengi Nedir?


 
Değişken bir ruha sahibim belli bir rengim yok ama ying yang gibiyim beyaz ama içinde ufak da olsa siyah var olan bir renk …





 

Maddiyat mı Maneviyat mı sıralama yapınız?


 

İkisi de olmadan olmaz bence politik gelebilir ama ne sadece maneviyatla hayat geçer nede sadece maddiyatla ikisi de tam kıvamında dozunda olmalı bence :)



 

Hakkınızda doğru bilinen yanlışlar nelerdir?

 
Dertsiz tasasız hiç bir şeyi kafaya takmaz rahat biri sanırlar ama aslında ben en ufak şeyleri bile deli gibi kafaya takıp kendini paralayanlardanımdır..
Nedense beni zengin biri diye zannederler ama aslında alakası yoktur ben emekli kızıyım yahu öyle bi zengin havamda yoktur neden bu kanıya varıyorlar hiç anlamıyorum…
İlk defa karşılaştığım insanlar benim sinirli biri olduğumu düşünüyorlar .. Yok öyle bişey yaa aksine sıcak kanlıyımdır zaten tanıdıktan sonra söylenen ay sen ne hoş sohbetmişsin yahu falan demeleri beni bi başka delirtiyor :)


 

En sinir olduğum 3 şey

 
Emiri vakilerden nefret ederim…
Kendimden küçük konuyla ilgili hiçbir tecrübesi olmayanların akıl verme huylarından ve hayatıma karışmalarına çok sinir olurum…
Hayır diyemediğim kişileri yada zaafım olan şeyleri kullanıp beni yapmak istemediğim şeyi zorla yaptırmalarından nefret ediyorum…



Evet bir mimin daha sonuna geldik :) Mimi bana yoladığı için Oh yoon joo ya teşekkürlerimi sunup mimi bacım  Esra ma paslıyorum ;)
 

25 Nisan 2012


Eyvah mim lendim…

 

 

İlk defa mim lendim hadi bakalım nasıl bişeymiş şu mim birde ben bakayım deyip kolları sıvayıp mimizi yazalım ama öncesinde topu bana atan ve ilk mimi almamı sağlayan canım arkadaşım YOSEİ ciğime teşekkürlerimi sunar ve mi mimi yazmaya başlıyorum :)

                                          1-Yemek olsan hangi yemek olurdun?
                                                     MAKARNA 
              Makarna olurdum yapmasını da severim yemesinide çok severim ve çeşitleri çok :)






                                             2-Müzik aleti olsan ne olurdun ?

                Kesinlikle Elektro KEMAN olurdum hayatım boyunca hiç bir müzik aletinin sesi  beni
                                                          bu derece etkilememiştir....
  

3-Araba olsaydın ne olurdun ?
Arabalara karşı pek ilgim yok ama herzaman classic arabalar bana çok asil gelmiştir....

4-Aylardan hangisi olurdun ?

Ben BAHAR kızıyım :) Nisan ayında doğduğum danmıdır bilmemem ama bahar aylarını çok severim arada benim gibi değişken olurlar :)

    
5-Ayakabı olsan ne olurdun? 
Tabiki TOPUKLU... ayakabılar çok önemli varlıklardır bir insanı tamamlayan en önemli unsur ...
Topuklu ayakabılar kadınların vazgeçilmezidir....
6-Kıyafet olsan ne olursun ?
Kesinlikle  Sweatshirt olurum çok seviyorum çok rahat :)

7-Renk olsan ne olurdun?
Mavinin her tonunu severim ama Lacivert bi başka severim...

8- Hayvan olsan ne olurdun?
Kesinliklee KEDİİ aşırı derecede çok seviyorum onlarda beni seviyo yalan yok....

9-Şuan okuduğun kitabın 137. sayfasında ne var?

30 Aralık 2007 20:16 ( Yargı gecesi'ne27 saat 44 dakkika kala)
Witer koşarak kendini taksiye attı ve kapıyı çarparak kapattı. Beyni uyuşmuş halde ,"Sadece sür," dedi.


Mim için teşekkürler kuzum ^^ ve ben pası pıtırcık arkadaşım NOVALYAMO      ya atıyorum mimledim seni kuzu :)
 




Yeni’ den Selamlar…

 


 Evet, uzun bir aradan sonra yeniden sahalara dönme vaktinin geldiğini ve artık üzerimdeki bu rehavetli havayı kaldırma zamanının geldiğini düşünüyorum.
Hayat karşımıza güzel, acı, tatlı birçok şey çıkarıyor zamanla bunlara alışmayada başlıyor insanoğlu, kimi zaman ne kadar zor geçse de bu alışma süresi, hayata ayak uydurmaya başlıyor insan.

Dünya ya bir kere geliniyor kıymeti bilinmeli, güzel layıkıyla yaşanmalı, geçen günlerin geri gelmesi imkânsız oyüzden bundan sonraki günleri güzelliklerle doldurmalı.

Diye kendinize bol enerji verdikten sonra hele ki gelen şu güzel bahar aylarında, güneşin tadını çıkarmak için kendimizi dışarı atıp temiz bir deniz havasını ciğerlerimize çektikten sonra o esen rüzgârı da yüzümüzde hissettik mi tamamdır.

Koy verin içinizdeki acıları denize doğru alsın rüzgâr götürsün, sonra başlayın ufaktan içinizden hangi şarkı
 geliyorsa onu söylemeye.

Şahsen ben denedim çok rahatladım, alışmakta zorluk çektiğim bambaşka bir yere taşınmanın verdiği tüm o stresi isteksizliği atım denize ben boğulacağıma onlar boğulsun demi ama :)

Yağmur sonrası çıkan gökkuşağı gibi renklenmeyi etrafa baktığımda içimin açılmasını umuyorum ve umarım
 gerçekleşir.

Güzellikler beklemekle gelmiyor onların peşinde koşmanız lazım. Hadi bakalım koşma zamanı :)


Asya....

12 Mart 2012

Babam…





11 yaşındaydım.. On yedi ağustos gecesiydi yer delirmiş gibi salıyordu her yeri... Annemle benim üzerime gardolap devrilmesin diye siper etti kendini babam.
Korkuyla sarıldım sol bacağına... En güvenli en sağlam yer onun bacağıymışçasına sımsıkı sarıldım bacağına taki durana kadar deprem.
O gece ilk defa parkta kalmıştık, en güvenli en sağlam yere dizlerine uzattı  başımı babam korkusuzca huzurla uyuttu beni..

Babaları hep çınar ağacına benzetirler ya çok doğru koca çınardır babalar. Benim çınarım usul usul kollarımda sarardı ve bir gece sessizce yine kollarımda soldu
Son kez baktı gözlerime tek kelime bile etmeden kapadı çakır gözlerini sonsuzluğa.

Sol yarım dipsiz kuyulara düştü, belsiz kaldım, en büyük dağım en büyük limanım en büyük sığınağım yıkıldı.
Hayatımın en zor günlerini yaşadım, yaşıyorum hepsi bir hayal bir rüya gibi.

Hastalığı boyunca hep dik durmaya hep güçlü olmaya çalıştım sonsuzluğa yolcular ken bile bırakmadım kendimi babama son görevimi sükûnetle yaptım,
Onunda benden bizden beklediği gibi oldu.
Güçlü olmak zor hele ki içinizde bir yanar dağ harekete geçmişse derin boşluklara düşmüşse insan hiç geçmeyecek gibi hissettiriyor.

Hayatımın en zor en büyük sınavlarından ilkini yaşadım, mevlam kimseye kaldıramayacağı acılar yaşatmasın dayanmak çok zor.

Baba kelimesinin kıymetini bilmeli insan baba diye bir daha seslenemeyeceğini bilmek bir başka yakıyor insanı ....

Baba son kez o büyük güvenle tutuğum ellerini öpseydim bi sarılsaydım sana
yine sıkıca kemiklerimi kırarmışçasına sarsaydın beni kızım deseydin de öyle gitseydin be babam...

Geriye iki aslan abi iki güzel abla ve bir can yoldaşı anne bıraktın bana aldığım alabileceğim en güzel miras buydu çok teşekkürler baba
İyi ki vardın iyi ki benim babamdın.

Belki hiç kelimelerle birbirimize seni seviyorum demedik ama içten içe hep sevdik birbirimizi, beni seviyor musun dediğimde sırf inadına hayır derdin benim zorumla da olsa hıhı deyip geçiştirirdin hep
 bende baba bende seni seviyorum..

18 Şubat sabahı duydum en acı selayı ardından babamın adı yankılandı, dizlerimin bağı çözüldü ama beynim hala inkâr safhasında idi.
Ev tıklım tıklımdı içinde bir babam yoktu, en sevdiği arkadaşları, kardeşleri onu seven herkes vardı olmayan bir babamdı...
Çok acılar çekti, her geçen gün biraz daha eridi nefes almak bile zor geliyordu artık, acıların dindi diye mutluyum babam, senin en sevdiğine mevlana kavuştuğun için mutluyum babam.

Benim babam güzel insandı;
Benim babam adam gibi adamdı...

Mekânın cennet olsun babam...   

Kızın....

17 Şubat 2012

La Corda D'oro...







Klasik müziği çok severim. Bahsedeceğim anime de klasik müziği daha da çok sevdiren bir yapım, karakterlerin her biri bambaşka özelikte bambaşka güzellikte, izlediğim animeler içinde en sevdiğim animeler den biridir   La Corda D’oro 
Hikâyemiz uzun zaman önce yer almaktadır. Sırf Müzik çalışmak için denizleri geçen bir genç vardı. Bu genç için her şey yeniydi ve muhteşem bir dünyaydı. Sonra bir gün, garip bir şeyle karşılaştı. Küçük ve esrarengiz bir şeyle buluştu. Bu yaralanmış küçük bir periydi. Gencin temiz ve saf bir kalbi vardı ve çok merhametliydi, bu karşılaştığı küçük periyi aldı ve yarasını iyileştirdi. Genç, küçük periye bir müzik okulu kurmayı hayal ettiğini söyledi. Peri: "Sen benim hayatımı kurtardın. Bu nedenle, okuluna müziğin duasını vereceğim."
Ve sonra aradan zaman geçti, bu karşılaşma tekrar gerçekleşti.

Konusu:

Hino Kahoko, 2 gruptan oluşan öğrencilerin gittiği bir müzik akademisi olan Seiso akademisinde 2'inci yılını okuyan normal bir öğrencidir. Normal öğrenciler gri üniforma giymektedirler. Krem renkli spor ceketleri giyenler ise müzik öğrencileridir.

Hino Kahoko olan başkahramanımız, bir gün yine okula geç kalır.Okula geldiğinde zil çoktan çalmıştır ve alel acele koşmaktadır.Bu sıradada okulun niye bu kadar uzağa kurulduğundan şikayet etmektedir.Peri Lili ise, sesini duyurabildiği birini arıyordur.Hino tam yukarı baktığı sırada bir ses duyar ve küçük bir peri görür, bu peri Lilidir.Çok az kişinin peri Lili'yi görebilme yeteneği vardır.Bu görenler Lili tarafından okulun müzik müsabakasında katılmak için seçilmektedir.Önceki yıl katılan müzik öğrencileri bu yıl da müsabakalara katılmıştır ama bir fark vardır.Bu yıl onlarla birlikte Hino Kahoko da yarışacaktır.Hino bunu duyduğunda şok olur çünkü hayatında bir tane bile müzik aleti çalmamıştır.Peri Lili korkmamasını ve ona vereceği Keman'nın sihirli olup herkes tarafından çalınabileceğini söyler.Tabi eğer kalbinde müzik varsa.Hino gönülsüzce bunu kabul eder ve müsabaka da yarışmaya karar verir.

Karakterler:

Hino Kahoko Ana karakterdir. Lisede ikinci yılındadır ve genel bir eğitim bölüm öğrencisidir.Yani müzik ve normal öğrenim olarak 2'ye ayrılan okullarında normal bir öğrencidir.Garip bir periyle karşılaşıncaya kadar.Peri Lili Riri Hinoya büyülü bir keman vermesiyle olaylar gelişir.Müzik grubundakiler ona hayrandırlar.
Tsukimori Len
Normal olarak herkese küçümser bir şekilde davranan çok ters bir kemancıdır.Annesi çok ünlü bir piyanisttir ve yine onun babası iyi bilinen bir kemancıdır.Hino'ya doğru yakınlaştıkça içindeki kibir azalır.Yine Hino'ya karşı sıcak bir ilgisi vardır.
Tsuchiura Ryotaro
Başka bir normal bölüm öğrencisi. Tsuchiura ve Hino iyi arkadaştırlar. Çok yetenekli bir piyanisttir piyano çalmaya devam etmek ister aslında ama ayriyettende bir futbol takımında olması bunu zor kılıyordur. Tsukimori ile hep kavga ederler. Hino’ya karşı çok şefkatlidir.
Hihara Kazuki
Harika bir trompet çalan üçüncü sınıf öğrencisidir. Dolayısıyla herkes ona senpai diye hitap eder. Çok sıcakkanlıdır ve sevimlidir. Çabucak Hinoyla arkadaş olmuştur. Büyük bir ihtimalle Hino'ya aşıktır.
Yunoki Azuma
Flütçüdür, harika bir yeteneğe sahiptir. Üçüncü yıl öğrencisidir. Hihara-senpai ile aynı sınıftadırlar. Başlarda çok iyi kalpli ve nazik gibi görünsede pek öyle olduğu söylenemez. Peşinde 3 tane saf badigardı vardır. Onlarda üçüncü sınıftan üç müzik öğrencisidir.Hinoya ilgi göstermesinden rahatsız olurlar.Bu konu da pekte haksız değillerdir çünkü Yunoki de Hino dan hoşlanmaktadır.
Shimuzu Keiichi
Sarışın bir çocuktur. Grupta en genç olanlardan biridir. Bishounen’dir.(Sevimli, yakışıklı çocuk).Viyolonsel çalar,gayet harikadır.Daime hep uyur viyolonselini çalar bunun dışında pek birşey yapmaz.Herhangi bir yerde her hangi bir zaman uyuyabilir bundan dolayı Kahoko bazen derin uykuda yerde yatarken hep onu bulur.
Fuyumi Shoko
Diğer bir kız yarışmacıda fuyumidir.Klarnet çalar.Çok kararsızdır ve çok kolay kandırılır.
Hanazama Hiroto
Kanazawa-sensei de derler. Oldukça tembel bir müzik öğretmenidir.Pek öyle ortada görünmez.Ya elinde sigarası ile yada kedisini beslerken görülür.
Osaki Shinobu
Seisou mezunudur, Orkestra öğretmenidir.Harika keman çalar,yumuşak bir çalma tarzı vardır.Nazik bir kalbi vardır ve Hinoyu her kötü anında neşelendiren biridir.
Lili
Kampüste yaşayan bir peridir.Onu görebildiğinden dolayı büyülü kemanı Hinoya vermiştir. Bakınız...




Animeden Bahsedersek :


Anime toplam 26 bölümden oluşan bir yapım. Klasik müziği sevdiren özel bir yapım. Klasik müzik severlerin kesinlikle izlemelerini tavsiye ederim, benim gibi keman severlerin çok seve bileceği sürükleyici ve çizimleri ilede göz dolduran müzikleri ile kulaklarımızın pasını silen şirin bir dizi.
Animede en sevdiğim karakter kesinlikle Shimuzu Keiichi hemen hemen her yerde uyuya bilme yateneğine ve harika viyolonsel çalabilme özeliğine  sahip sarışın güzel çocuk :) Dizideki çalan birçok klasik eseri dinlemek ve dizinin kendine ait müziklerini dinlemek gerçekten çok güzel dizinin kendi müziklerinden dinlemenizi tavsiye ederim özelikle jenerik çok güzel. 

Asya



12 Şubat 2012

Çay Kahve Salep ne alırdınız ?

Sıcak bir şeyler içmek ister insan çoğu zaman üşüyen yüreğini içini ısıtmak ister insan, ona eşlik edecek sıcak birilerini arar gözler sıcak sohbetler, sıcak gülüşler, sıcak hüzünler ortak olur bizlere ve bir çay, kahve, süt, salep gibi sıcak bir dost alırız çoğu zaman yanımıza…

Kahveyi çok severim ama kokusuna bayılırım, saatlerce koklasam bıkmam herhalde, Eminönü’n deki kuru kahveci Mehmet efendinin önünden geçmeyi çok severim sıcak kavrulan kahvenin kokusu insanın aklını başından alırcasına tatlı ve tutkulu gelir bana. Ama kokusunu bu kadar sevmeme rağmen hiç sade kahve içemem o tatlı kokunun özünde acı bir tadın olmasını sevemedim. Hele nescafe yi sade içenleri görünce kendilerini tebrik edesim gelir :) zira kendilerinin çok sağlam bir mideye sahip olduklarını düşünmüşümdür. Her yiğidin harcı değil sade kahve içmek yani bence.

Çay kokusu da güzeldir hele ki kimi bitki ve meyve çaylarının kokusu, özelikle Hint çaylarının kokusu sizi Hindistan’a bile götüre bilir.

Ama salep kokusu yüzünüzde gülümseme bile bıraka bilir onun kokusunda bile yumuşaklığı hissede bilirsiniz, salep beyaz bir orkide gibi gelir önünüze hele birde servisini özenerek yapmışlarsa işte ozaman süslenmiş bir gelin gibi çıkar karşınıza, karlı bir İstanbul manzarasında salep içmek ayrı bir zevk veriri insana. Soğuk günlerde aranan yumuşak sıcak bir tattır salep, yalnız sanız üşüyorsanız size usulca eşlik edecek en hafif sıcaklıktır.
Sıcak içeceklere birer kişilik verirsem ve nerde hangi ortamda bizlere en çok kimlerin eşlik etiğini düşünürsek eğer benim sıralamam şöyle olur.


 
Birkaç arkadaş bir araya gelimiş ise o ortama en iyi eşlik edecek içecek kesinlikle çay dır, koyulaşan muhabbete anlatılan her anıda , söylenen her espiri de sizinle birlikte o ortamı paylaşan biridir çay. Kalabalığı sohbetleri ve birlik içinde yapılan paylaşımları sever, çoğu zaman farkında olmaksızın arka arka ya içilir. Çay kaşığıyla sesini duyurur, kokusuyla sizleri içemeye teşvik eder, kimisi büyük kimisi küçük demliklerde kaynayıp usulca demini alır ve içimizi ısıtır çay.


 
Eğer ki bir dostla bir kardeşle yapılan özel, derin ve dertli bir anınızda bir dostla duygularınızı paylaşıyorsanız eğer sizi sakinleştirecek sizi yumuşatacak iki kişilik ya da küçük bir toplulukla beraberken anın tadını ve sıcaklığını içinize işleyecek en iyi içecek kahvedir, kırk yıllık hatırı olan özel bir kişiliktir resmen. 








 

Anne sıcaklığını çocukluk günlerinizi arıyorsanız eğer koca bir bardak ılık süt sizi o günlere götürecek bir zaman makinesi görevi görür.




 
Yalnızsanız ve üşüyorsanız masanızda ya da bulunduğunuz yerde size eşlik edebilecek yumuşak kokusu ve tadıyla içinizi ısıtacaktır salep. Salep deniz kenarında veya kışın vapurla yapılan yolculuklarda her ne kadar süt salep deselerde aslında su ile yapılan ama o soğukta içinizi ısıtan hele ki İstanbul boğazında karşı ya geçiyorsanız salep en güzel arkadaştır size. Yâda kendinle baş başa kaldığında içindeki sana yumuşak ve keskin tarçın kokusuyla bir salep ısmarla mükemmeldir.

Benim verdiğim kişiliklerle içecekler aslında hep bizlere yoldaş oldular kısacası zevkler farklıdır kahve sevenler, çay sevenler, salep sevenler, süt sevenler vardır belki ama sıcak içecekler iyiki varlar ve umarım hep var olurlar.
Ama Salep bitanedir candır can….

                                             Asya…






                                             Asya…